24 Aralık 2012 Pazartesi

MERLIN



In a land of myth, and a time of magic, the destiny of a great kingdom rests on the shoulders of a young man. His name... Merlin.

Ahh bu cümleyi ezbere biliyorum. Çünkü 5 yıldır deliler gibi Merlin izliyorum. Çok sevdiğim çok beğendiğim bir dizidir. Ama ne yazık ki bu satırları yazarken içimde çok büyük bir hüzün var. Az önce yılın yaklaşık 9 ayını bekleyerek geçirdiğim ve her bölümünden sonra bir sonraki haftayı heyecanla beklediğim dizinin final bölümünü izledim. Hatta şu an ağlıyorum. İnanılmaz duygusal bir finaldi.

Ben yunan mitolojisine ve diğer ülkelerin efsanelerine çok ilgiliyimdir. Sürekli araştırıp okumaya çalışırım. Bunun için çocuk filmleri bile izlemişliğim vardır. Merlin’e başlama sebebim budur açıkçası. Ama izledikçe dizinin beklentimin çok üzerinde olduğunu anladım. Konusu ve efsaneye bağlılığının yanı sıra zekice esprileriyle heyecanla izlediğim diziye renk kattılar. Babasının doğrularıyla büyümüş ve büyüden nefret eden prensle şimdiye kadar dünyaya gelmiş en büyük büyücünün birlikte inşa edecekleri geleceği ve arkadaşlığını anlatan Merlin fantastik dizi sevenlere birebir.

Merlin’in başarısıyla birlikte aynı efsaneyi konu alan Camelot çekildi geçen senelerde. Onu da takip ediyordum ama beğenmemiştim. Sonuç olarak tabi ki bizim dizi kadar başarılı olamadı ve yayından kaldırıldı :)

Sadece senaryosuyla değil aynı zamanda oyuncularıyla da yakından ilgiliydim tabii :)) Burada bahsi geçen oyuncunun Bradley James olduğu aşikâr diye düşünüyorum. Dizideki adil kararları, asaleti, muhteşem kral olma yolundaki her bir tecrübesi ve esprileri kendine bağlamak için yeterli değilmiş gibi ahh onun o güzel gözleri…Ayrıca ejderhanın sesinden çok etkileniyorum. Yani sanki bana ne yapmamı söylerse yaparım. Çok bilge :D

Colin Morgan ve Bradley James… Artık onları ayrı ayrı düşünemeyeceğim sanırım. Yalnızca kamera önünde değil kamera arkasında da gerçek dost olan ikilinin videoları beni gerçekten güldürmüştür. Şunu izleyin ya lütfen. 50 kere filan izlemiş olabilirim ama hala kahkahalarla izliyorum.

 

5 sezondan ve her sezonunda 13 bölümden oluşan Merlin beni yıktı geçti sabahın 4ünde.  Düşünün uyumak yerine bunu yazıyorum size. Fantastik öğeler içeren bir dizi arıyorsanız bu dizi tam size göre.

G

23 Aralık 2012 Pazar

Korean Style :)



Öncelikle şunu söylemeliyim ki film dizi yelpazem çok geniştir. İzlediğim şeyleri kategorize etmek oldukça zor. Çünkü belirli bir tarzım yok :) Fantastik de izlerim drama da. Aksiyona bayılsam da romantizmden vazgeçemem. Zekâ üzerine kurulu şeyleri es geçmem ama ağlak şeylerden asla kaçamadım. Tek bir sınırım var. Korku…

Yelpazem Amerika’da açılır, Güney Kore’ye kadar uzanır. Zorlamayla başladığım Kore dizileri hayatımı değiştirdi diyebilirim. Arkadaşıma verdiğim “sadece bir diziyi bitiririm ve bir daha Asyalılar hakkında konuşmazsın” sözü yeni bir dünyaya girmemi sağladı. Şimdi yazdıklarımı okuyunca abarttığımı düşünüyorsunuz ama sadece bir buçuk yıl önce ben de sizin gibi önyargılıydım. Bırakın Asyalıları çekik gözlü Türklerden bile haz etmezdim. Şimdi onlara olan aşkımı anlatamam :))

Kimler İzlesin?

Her türden dizi film bulabilmenize rağmen benim tavsiyelerim daha çok romantik-drama, romantik-komedi ve romantik-aksiyon tarzında olacak. Her bölüm birer saat. Ama bir şey için hazırlıklı olun! Bittiği zaman büyük bir boşluğa düşüp başrolleri özleyeceksiniz.

Başlangıç için “Personal Taste” idealdir. Bu dizi inanılmaz komik olmasının yanı sıra hayatını kariyerine adamış bir adamın gerçek aşk için hırsından feragat edişini gözler önüne seriyor. 16 bölümlük çerez gibi izleyebileceğiniz bir dizi. Şimdiye kadar izlettiğim ve negatif yorum aldığım kimse olmadı. Herkes bayıldı ve dahası, ağlayanlar biliyorum. Tabii N’yi saymazsak. Kendisi bitirmedi diziyi. Romantik şeyler S’nin tarzı olmadığı için onu bu durumun dışında tutuyorum.

“Love Rain” için ne desem ki? O kadar muhteşemdi ki kullandığım kelimeler dizinin güzelliğini anlatmaya yetmez. Benim için ENdir. Konusu ise; 1970’lerde büyük bir aşk yaşayarak ayrılan çiftin çocuklarının günümüzdeki aşkı. Yer yer karnınıza ağrılar sokarak güldüren dizi, yeri geldiğinde ağlatıyor. İlk 4 bölümü geçmişi sonraki 16 bölümü günümüzü anlatmak üzere toplamda 20 bölüm.

“City Hunter” ise babasının intikamını almak için yıllardır kendini yetiştiren bir gencin aşık olmasıyla ve ailesiyle ilgili gerçekleri öğrenmesiyle değişen dünyasını anlatıyor. Zekice kurgulanmış aksiyon dolu bu dizi aynı zamanda romantizm, drama ve komedi de içeriyor. 20 bölüm.

Film konusuna gelirsek “A Moment to Remember” favorimdir. O kadar ağladım ki oda arkadaşlarım bana bir şey olmuş zannetmiş. Bir unutkanlık sebebiyle tanıştığı aşkını aynı sebeple kaybeden bir kadınının ve sevdiği kadının son anına kadar yanından ayrılmayan bir adamının aşkını anlatan bu filmi Özcan Deniz’in kopyaladığı “Evim Sensin”den dolayı duymuş olabilirsiniz. Gerçi bu da ayrı bir konu. En kısa zamanda bu iki filmi kıyaslayan bir yazı yazacağım.

Peki bu listeye“More Than Blue” eklenmez mi? Filmimiz lisedeyken tanışıp aynı evde yaşayan iki yakın arkadaşın ilişkisini anlatıyor. Ev arkadaşına platonik aşk beslerken hayatın son günlerini ona eş bulmaya harcayarak geçiren bu düşünceli arkadaş sizi çok ağlatacak.

Boys Over Flowers, Gentleman’s Dignity, Goong, King 2 Hearts, My Girl, Playful Kiss, Posedion, Heartstrings şeklinde uzayan listeme daha sonra devam edeceğim. Ayrıca önerileriniz olursa mutluluk duyacağımı da belirtmeliyim.

İyi seyirler :))

G


11 Aralık 2012 Salı

Sıkıyosa yalan söyle!

Yabancı dizi kültürüm N ve G'ye kıyasla, yok denecek kadar azdır. Dizileri bilgisayarda değil de TV'de izlemeyi sevdiğim için ve neredeyse her akşamı bir Türk dizisine ayırdığım için, yabancı dizileri çok fazla takip edemiyorum.

Geçenlerde N'nin ısrarı ile "Lie To Me" isimli diziye başlayayım dedim. Dizide, yalan söyleyenleri yüz ifadelerinden tespit eden Dr. Cal Lightman ve yardımcılarının maceraları anlatılıyor. Aman Allah'ım, 2 bölüm sonra psikolojim bozuldu! O güne kadar kimle ne konuştuysam gözümün önüne gelmeye başladı!  Yaptığım ciddi tartışmalar, ayrılıklar, inandırılmaya çalışıldığım hikayeler hepsi ama hepsi gözümün önüne geldi. Hayatımdan geçen ve bir şekilde inandığım insanlar bana yalan söylemiş olabilirler miydi? Ah keşke bu diziyi çok daha önce izleseydim, ah! Mikro ifade diye tabir ettikleri o mimikleri, küçük ipuçlarını ben de yakalayabilseydim keşke! Amaaan, ben neden uğraşayım ki? O adam (Dr. Cal Lightman) benim arkadaşım olsun, her konuşmamda yanımda dursun, lütfen, lütfen, lütfen! Ben karşımdakinin yüzünü onun gibi incelemeye çalışsam, hiçbir söylediğini anlayamam herhalde. Büyük yetenek, saygılar.

İlk iki bölümden sonra şoku biraz atlatıyorsunuz. Ama ben hala manyağa bağlamış durumdayım. Dizinin sadece "kurgu"dan ibaret olduğunu idrak edebilecek yaşta olsam bile, ister istemez insanların davranışlarını ve hatta kendi mimiklerimi daha dikkatli incelemeye başladım. Ayna karşısında konuşmalar falan yapıyorum, durum vahim!

Lie To Me, İMDB'den de 7.8 puan almış bu arada. Hala izlememiş olan varsa, tavsiye ediyorum. 'Yok ben eşime, dostuma güvenmek isterim, şimdi aklımı karıştırma' derseniz, onu da anlarım.

Dr. Cal Lightman'a saygılarla :))

S.


Pastel 11

Bu ojeyi ilk sürdüğüm günü hatırlıyorum. Ortaköy'de bir kız beni durdurmuş ve ojemin numarasını sormuştu! Şaşırmıştım ama sanki her gün başıma geliyormuş gibi sakin bir şekilde "Pastel 11" dedim. Ah, sen de mi şekerim? der gibi baktım, coolluğuma sağlık :)

Bu oje benim de ilk 3ümde yer alıyor. Vallahi sürdüğüm zaman bakmalara doyamıyorum:)

Koyu bir lacivert, hatta biraz ışıltılı. 2 kat sürmenizi tavsiye ederim. Çevrenizde hala keşfetmemiş olan varsa, gelecek sorulara da hazırlıklı olun:)

S.

5 Aralık 2012 Çarşamba

Tak Takıştır

Bütün yaz bileklerimizi boş bırakmadık. Fosforlu yeşiller, pembeler, sarılar, şıkır şıkır bileklikler...
O kadar çok bileklik taktık ki neredeyse bileklerimiz görünmedi :)
Kış geldi, artık uzun kollu giyiyoruz diye bu sevdamızdan vazgeçmeyelim, çünkü bu sene uzun kollu kazaklarımızı, gömleklerimizi de biraz kısaltarak giyiyoruz. Dirseklere kadar kıvırarak, ya da çekerek bileklerimizi yine açıkta bırakıyoruz.
O açık bileklerin hakkını vermek için de, N ve ben sizler için bazı modeller seçtik :)
Bu bilekliklerden siz de almak isterseniz, hemen en yakın Mango'ya akın edebilirsiniz! :)
S.



2 Aralık 2012 Pazar

Onun Aşkı Bana XL



Bazen insanları hayatımıza o kadar almak isteriz ki gözümüzde çok büyütürüz. Yanlışlarını kusurlarını görmek istemeyiz. Hele ki hislerimiz kontrolsüz bir şekilde derinleştiyse, arkadaşlarımızın görüşlerini bile istemeden de olsa kulak arkası ederiz. O insanı nasıl görmek istiyorsak öyleymiş gibi davranırız.

O kadar hayal kurarız ki bazen hayalini kurduğumuz şeyleri yaşamış gibi hissederiz. Onun bir bakışına derin anlamlar yükleyip, ağzından çıkan her sözü itinayla dinleyip aslında hiç ilgilenmiyormuş gibi yaparız. Biri onun adını andığında sanki dünya durur; yanında başka ismi duyduğunuz zaman da bir anda tersine dönmeye başlar. Çevresindeki herkes ondan hoşlanıyormuş da kimse onu rahat bırakmıyormuş gibimize gelir. Çok sevdiğimiz birini onun yanında görünce kinlenip bir anda düşman oluruz.

Eğer buraya kadar yazdığım her şey sizin de başınıza geldiyse; siz de benim gibi platonik aşıksınız. Hem de körü körüne. Söyleyeceklerim daha bitmedi. Umuyorum buradan sonra yazacaklarım sizin için geçerli değildir.

Ya adını duyunca kalp atışlarımızın hızlandığı, durduğu ya da yavaşladığı o tek kişi bizim sevgimizin bir damlasını bile hak etmiyorsa?

Benim hikayem böyle devam ediyor. On tane gönlünüz olsa bir tanesini bile vermeyeceğiniz biri belki de. Ama ben tek gönlümü ona verdim… Gereksiz egoist, fazla kibirli, çevresindeki herkesi yönetebileceğini düşünen kadın düşmanına! Sesini duyduğumda büyülendiğim insanın aslında hiç de hayal ettiğim gibi biri olmadığını öğrendim dün. Daha doğrusu her gün kendime söylediğim ama içten içe inanmadığım ya da bir türlü kabul etmek istemediğim gerçekle karşılaştım. Aslında böylesi daha iyi oldu. Peki neden canım bu kadar acıyor? Arkadaşlarımın bana anlattığı hikayeler neden şimdi gerçekçilik kazanmaya başladı? Henüz bu sorulara cevap bulamadım. Fakat başka şeylerin farkına vardım!

Açıkçası mütevazi olamayacağım. Arkadaşlarım arasında sevilen, sözü geçen biriyimdir. Bir buçuk yıldır neden kalbime söz geçiremedim bilmiyorum ama ben değerli biriyim. Bu zamana kadar değer verdim ve gerçekten değer gördüm. Neden değersiz biri için değersiz hissedeyim! Çevremdeki insanlar beni gerçekten seviyorlar ki dün bu olayları öğrendiğimdeki ve sonrasındaki tutumlarıyla bunu kanıtladılar.

Tabi ki hemen geçmeyecek. Tabi ki her Göksel-Uzaktan çıktığı zaman o gelecek aklıma. Tabi ki onu gördüğümde dünya duracak. Ama artık daha hızlı ve ileriye dönmeye başlayacak. Çünkü durduğunda ya da geriye döndüğünde o kadar çok şey kaybettim ki şimdi onları tekrar kazanmalıyım.

Bunca yıllık platonik aşk tecrübelerime dayanarak bir iki laf da siz takipçilerimize söylemek istiyorum… Eğer birisinin yanında değersiz hissediyorsanız; orda işiniz yok! Eğer arkadaşlarınız size “sana göre değil” diyorsa; haklılık payları olabilir. Çünkü onlar olayları duyguyla değil mantıkla değerlendiriyor. Sizin görmek istemediklerinizi görüp, duymak istemediklerinizi duyuyorlar.

Vee son olarak eklemek istediğim bir şey daha var. Ben bugüne kadar ilişkiler konusunda hiç yanılmadım. Arkadaşlarıma hep harika tavsiyeler verdim. Dediklerimi yapmayanlar pişman olup “haklıymışsın!” dediler. Ama derseniz ki madem öyle sen niye ters köşeye yattın. O sorunun da cevabını hala aramaktayım…

G

Kış Ojelerimin En yenisi


Kış ojesi olur muymuş hiç demeyin, çünkü benim için yazın rafa kalkan siyah ojem kışın gelmesiyle buzdolabındaki yerini aldı. -Buzdolabında ojenin ne işi var diyenler için:  Annemle verdiğim uzun bir mücadelenin ardından yaklaşık 50 ojemi anında buzdolabına taşıdım bunun sebebi ojelerimin soğuktayken ilk aldığım günkü gibi akışkan kaldığını fark etmiş olmam. Siz de daha iki kere kullandığınız ojenin o ilk günkü kıvamını yitirmesinden nefret ediyorsanız ve annenizle aranızda geçecek ufak bir tartışmayı göze alıyorsanız ojelerinizi buzdolabınızda tutmanızı şiddetle öneririm.-

Yatakta yarın ne giyeceğimi düşünürken yeni aldığım pembe bluzde karar kılmam ve iki dakika sonra tırnaklarımda kırmızı oje olduğu gerçeğiyle yüzleşmem ne büyük hayal kırıklığı.. Hangimizin başına gelmemiştir ki? Sırf bu hayal kırıklığını yaşamamak, ojelerle giyecekleri kombinlemekle uğraşmamak için hangimiz en sevdiği renk yerine french tercih etmek zorunda kalmadı ki:)) Hem ayrıca hangi erkek french sevmez ki??

E bunların hepsi birleşince ben de genelde tercihimi french den yana kullandım ama artık çok sıkıldım ve değişik bir french denedim hepinize de tavsiye ederim :) Üstelik benim için yapması hem kolay hem eğlenceliydi :)

Flormarın grisi 417 ve yine flormarın siyahı 313 kullandım kızlar, ilk olarak iki kat gri sürüp daha sonra klasik french tekniği ile siyah ojemi sürdüm. İlk denemem olduğu için biraz sıkıntı yaşadım siz siz olun kuruduktan sonra üstüne şeffaf oje sürmeyi unutmayın yoksa benim gibi herşeyi en baştan yapmak zorunda kalırsınız.

Sanırım bütün yaz normal french tercih etmiş olmam yetmezmiş gibi bütün kış da bunu tercih edeceğim ;)
 
N'den gri siyah

28 Kasım 2012 Çarşamba

Şafak Vakti

Evet üniversiteye gidiyorum.. Evet hukuk okuyorum ve evet vampirleri özellikle Twilight'ı seviyorum. Hatta fanıyım diyebilirim :)
Arkadaşlarımın isyanlarına rağmen vampirlere sempatimin kurtulamıyorum napayım elimde değil:)
Edward'ın Bellaya olan aşkı.. O kendini tutmaları hadi ama hangi kız istemez kimin hoşuna gitmez, duygularını okşamaz, kalbini ısıtmaz ki.. Düşünsenize vampirisiniz kanla besleniyorsunuz, öptüğünüzde derinin altından akan kanı hissediyorsunuz ama ona zarar gelmesin birşey olmasın diye dayanıyorsunuz hangimiz istemez böylesine seven birini :)

Gel gelelim 5 senelik uzun bir maceranın sonuna Şafak Vakti'ne !!!
Şafak Vakti kitabının çıktığı günü daha dün gibi hatırlıyorum, final dönemimdi benim ders çalışmam gerekiyordu fakat aylardır beklediğim kitap sonunda raflardaki yerini almıştı, kitabı almak için daha fazla bekleyemedim sınavdan çıktığım gibi kendimi D&R'da buldum. Almakla bitmedi tabi öyle bir okumalıydım ki araya hiçbir şey girmemeliydi. O yüzden tuttum kendimi finallerimin bitmesini bekledim ve son finalimin ardından eve geldim kendimi odama kapadım okumaya başladım okudukça heyecanlarım daha da hızlandım bitirdim bu sefer sıra filmini beklemeye geldi.
Beni vampirlerle, imkansız aşkla, muhteşem fiziğe sahip kurtadamlarla tanıştıran Twilight'ın son filmine geçen hafta gitme fırsatı bulabildim. En az kitabı aldığım günkü kadar heycanlıydım ama bu sefer asıl heycanım sonunun ne olacağı değil de savaş sahnesinin nasıl olacağıydı. Beklediğimden de fantastik bir sahneyle karşılaştım. Önce Carlisle'ın kafası koptu , sonra Jasper'ın Alice'in gözleri önünde ölüşünü izledim. Kitabı okuyalı çok zaman olmuştu ama boyle bitse hatırlardım dedim, nasıl ölebilirler diye isyan ettim sonunda aslında hepsinin Alice'in öngörüsü olduğunu anlayınca bir rahatladım.. Resmen kitabı okuyan beni bile ters köşe yaptıklarını farkettim. Demem o ki son filmin ilk bölümü beni ne kadar hayal kırıklığına uğrattıysa bu finalide o kadar hoşuma gitti. Hele ki bir sahne var hep Edward'ı desteklemiş olan ben bile eridim gittim. Jacob Charlie'ye, Bella'nın durumunun artık farklı olduğundan bahsediyordu. Ustünü çıkarırken bir yandan da "bu dünya senin sandığın gibi bir dünya değil" dedi ve ben tam o sırada Jacob'ın o -sıcak ve kaslı diyeceğim çünkü mükemmel o vücudun yanında az kalabilir- vücudunu görmüş olmanın etkisiyle sinemada olduğumu unutup "nasıl bir dünyaymış o ya" diye bağırdım. Arkadaşlarımın yanı sıra sinemanın yarısının da bana dönüp güldüğünü farkettim ama bence o vücudu görenin vermesi gereken normal bir tepki idi:))
Konu vampir olunca söyleyecek daha çok şeyim var The Vampire Diaries ve Being Human hakkında yazacaklarım var :) Stefan mı Damon mı?? Vampir mi Kurtadam mı?? Hepsi hakkında söyleyeceklerim var...
N'den vampirlere dair...